Karantina, bulaşıcı hastalıklarda şüpheli görülen belli bir yer ve/veya bölgenin giriş-çıkışları kontrol altına alınarak, hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla uygulanan sağlık önlemidir.
Türkçe’de “karantina“, “izolasyon“, “ayırma“, “yalıtım“, “tecrit” olarak tanımlanmakta olup; Orta Çağ‘da “trentina” kelimesi “otuz gün“den sonra ortaya çıkmıştır. Etimolojik kökeni İtalyanca “quaranta” – “kırk“, “quarantina” – “kırk gün“, 17. yüzyılın ortalarında “karantina” anlamına gelen “quarantine“ye dayanmaktadır.
Bulaşıcı hastalığa maruz kalan veya şüpheli durumlarda insan ve hayvanların belirlenen kuluçka süresi boyunca kimse ile temas ettirmeden; enfeksiyonun oluşması durumunda, enfeksiyonu endemik, epidemik, pandemik olarak yayılmasını önlemek için bir ajana maruz kalmış, tıbbi tanısı doğrulanmış bireylerin veya grupların hareket olanaklarının kısıtlanmasıyla zorunlu olarak ayrılması veya tecrit edilmesidir.
Karantina Tarihçesi
Karantina ilk kez M.Ö sekizinci yüzyılda Budizm‘de “geri çekilme“dediği; ölen bir kişinin akrabaları ve yenidoğan yakınlarının izole edilmesini önermekte olup; zaman içinde bu öğretileri takip eden budizm toplulukları, günümüzde doğum sırasında bebek ve anne on gece, ölüm sırasında ise aile ve bazı akrabalar on gece izole uygulamaktadır.
M.Ö. yedinci yüzyıldan önce Yahudi gelenekleri, insan ilişkileri, ebeveyn-çocuk ilişkileri, bayramlar, oruç günleri ve kurbanlarla ilgili kuralların olduğu Tevrat‘ın üçüncü kitabı olan Leviticus kitabında; hastalığın yayılmasını önleme amacıyla, enfekte olan insanları yedi günlük erken bir izolasyon prosedürü açıklamıştır. Yahudi kültürüne yerleşmiş olan bu uygulama; günümüzde de hasta iyi olana kadar, ailenin tüm bireyleri ile birlikte toplumdan uzak olarak yaşamaktadır.
Hinduizm’de doğum öncesi ve sonrasında olan tüm aşamalarda çocuk ve annenin bedensel ve ruhsal sağlığının korunabilmesi için kutsama seremonilerinin yanı sıra; bebek isim koyma törenlerinde bebeğin doğumundan on gün sonra gerçekleştirilerek, anne ve bebeğin doğumdan sonra savunmasız olduğu kabul edilerek, kırk güne kadar evde kalarak izolasyon gerçekleşmektedir. Anadolu‘da da benzer bir uygulama olan yenidoğan bebek ve annenin “kırk çıkarma” veya “kırk uçurma” kavramı olup; anne ve bebek kırk gün boyunca hastalık ve nazardan korunması için izole edilmektedir.
8. yüzyılda Emeviler, Şam‘da bulaşıcı hastalıklar ve cüzzamı önlemek için hastanelerde bulaşıcı hastalığı olanları, diğer hastalardan izole ederek tecrit etmiştir.
10. yüzyılda Oğuz boylarında, biri hastalanınca ona biri bakar ve hane halkından hiç kimse hasta olan kişiye yakınlaşmamasının yanı sıra; başka bir yere çadır kurarak, hastanın durumu iyi olana kadar ayrı bir çadırda kalarak kendini izole etmiştir.
13. yüzyılda Osmanlı devleti, Edirne‘de kurduğu cüzzam hastanesi‘nde cüzzam hastalarına zorunlu karantina uygulamıştır.
Denizcilikte Karantina
Gemilerde karantina uygulaması ilk olarak Adriyatik denizine açılan Dalmaçya kıyısı olarak adlandırılan, günümüzde Hırvatistan‘ın Dubrovnik şehrinde yer alan Ragusa Cumhuriyeti; farklı ülkelerden gelen denizcileri limana almadan önce hastalık ihtimaline karşı bekletilmesi ile uygulanmaya başlanmıştır. Veba salgını milyonlarca kişinin ölümüne yol açmış; uluslararası ticari ilişkilerin taşıtları olan gemiler, “trentina” adı verilen otuz gün şehir açıklarında aynı konumda bekletilmiştir. 1349 yılında ticarete dayalı bir ekonomisi olan Venedik Cumhuriyetinde veba hastalığının 37 günlük ömrü olduğu tahmin edilince; bulaşmasını önlemek amacıyla gemiler şehrin açıklarında bekletilerek, italyanca kırk gün anlamına gelen “quarantina” adının oluşmasını sağlamıştır.
Sarı Bayrak
Salgınların ilk zamanları hastaların evleri sarı renkle işaretlenmeye başlanmış; bu uygulama denizcilikte de liman ve gemilerde ilk olarak düz sarı, yeşil veya siyah bayraklar bir salgının olduğunu göstermek için kullanılmış ve zamanla denizcilikte düz sarı renkte olan “Quebec – Q” bayrağı salgın hastalıkların simgesi haline gelmiştir. Bayrak sonraları daha önce kullanılan sarı ve siyah bayraklarının bir karışımı olarak “Lima – L” bayrağı meydana gelmiştir. Günümüzde geminin temiz olduğu ve gümrük işlemleri sonuçlanana kadar; boğaz geçişlerinde bayrağın tokada bırakılması eski karantina günlerinden kalma denizcilik geleneği olmuştur.
Lazzaretto
1403 yılında Yuhanna İncili‘nde yer alan, İsa‘nın mucizevi bir şekilde ölümünden dört gün sonra dirilttiği kişi olan dilenci Aziz Lazarus; cüzzamlıların koruyucusu olarak, “Lazzaretto” adı ile Venedik’te ilk karantina hastanesi olarak “Santa Maria di Nazareth“, “Nazarethum” veya son olarak “Isola del Lazzaretto Vecchio” adası olarak anılmasını sağlamış ve İtalyanca “isola – ada“, “İzolasyon” kelimesi de türemiştir. Gemilerde kumanyalık veya kıç ambar olarak bilinen “lazaret” adı verilen bölümün; seyir esnasında bulaşıcı hastalığa karşı tecrit edilen insanlar veya ölen kişiler için bir bölüm kullanılmış olup; günümüzde araç gereç, halat ve malzemeler için kullanılmaktadır.
Cüzzamlı insanları izole etmeye yönelik kurulan Lazzaretto Vecchio‘da bulunan hastane referans alınarak; 1423 yılında Venedik‘ten başlayarak 1467 yılında Cenova, 1476 yılında Marsilya ve Avrupa’nın birçok liman kentinde, veba salgınını kontrol etmek için şehir merkezlerinin dışında lazarettolar kurulmuş ve zaman içinde birçok salgında sağlıklı kişilerin korunması amacıyla izolasyon merkezleri olarak kullanılmıştır.
Karantina Uygulamaları
Osmanlı devletinde ilk olarak 1835 yılında karantina müdüriyeti kurularak; doğudan gelen gemilere vebaya karşı karantina koşulları uygulanmıştır. Osmanlı’da kara ölüm/veba ve kolera salgınları için; “karantinahane – tahaffuzhane“, “karantina – usul-ı tahaffuz” adı ile Anadolu Kavağı ve Çanakkale Boğazı‘nda merkezler oluşturulmuştur. Salgınlarda Sıhhiye Meclisi bünyesinde yer alan hıfzıssıhha teşkilatı, bölgede yaptığı izolasyon sonrası “coğrafi sağlıklama” uygulayarak gerekli tedbirler almıştır.
1899 yılında Hindistan’da ortaya çıkan ve Ortadoğu, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa ve Rusya’yı etkileyen; Altıncı Kolera Pandemisinde devletler “sıhhi kordon” oluşturarak, salgını kontrol etmek için coğrafi karantina önlemi olarak, bölgedeki hareketliliği durdurarak insanların sıhhi kordonun içine ve dışına çıkmasını engellemiştir.
1918 yılında I. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan ve İspanyol gribi adı verilen “H1N1” virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı; dünya genelinde 75 milyon kişinin yaşamını yitirdiği tahmin edilen büyük salgın sırasında bazı topluluklar, enfekte olmuş kişilerin sağlıklı popülasyonlara girmesini önlemek için “koruyucu sekestrasyon” adı verilen “ters karantina” uygulanmıştır.
2014 yılında Batı Afrika Ebola virüsü salgınında bulaşıcı hastalıklar taşıdığından şüphelenilen insanlar karantinaya alınarak; enfekte hastaları izolasyon servislerine, potansiyel olarak virüse maruz kalan insanlar da kendi karantinalarını oluşturmuştur. Salgın sırasında sağlık çalışanlarının “Ebola Hemorajik Ateşi” vakasını fark etmesi için önlemlerini “bariyer hemşirelik teknikleri” ile koruyucu kıyafetler; önlük, eldiven, maske, göz koruyucu ekipmanlarının giyilmesi ve enfeksiyonun yayılmasını önlemekle ilgili olarak ekipman ve enjektörlerin sterilize edilmesinin yanı sıra; uluslararası seyahat kısıtlamaları ile hastaların vücut salgılarının uygun bir şekilde imha edilmesini sağlamıştır.
Corona Virüsü – COVİD-19
2019 yılında Çin‘in Wuhan şehrinde ortaya çıkan yeni corona virüsü COVİD-19 kısa sürede 200’ün üzerinde ülkeye yayılmış ve Dünya Sağlık Örgütü pandemi ilan etmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti, önce Wuhan şehrinde daha sonra Hubei eyaletinde 55 milyon üzerindeki vatandaşını evine kilitleyerek katı bir karantina uygulamıştır. İtalyan hükümeti koronavirüs pandemisini durdurmak için; 60 milyondan fazla insanı evlerinde karantina koşullarında, bazı bölgelerde ise insanları evlerine kilitlemiştir. Bir çok devlet Mart 2020 itibariyle uluslararası giriş ve çıkışlar dahil, seyahat kısıtlamasına giderek katı karantina uygulaması başlatmıştır.